YEDİNCİ İSTASYON

Tren, herhangi bir hastanenin dogumhanesinde basliyor yolculuguna. Ya da ahsap bir evin gaz lambalariyla 
Agir, agir cikilan yolculukta tekerleker hizla dönüyor sonra.. Ömür treni dolu dizgin yollardadir artik. O sizin treninizdir, siz de o trenin yolcusu. Gece karanligindan gündüzün aydinligina, ilkyazin pembe tomurcuklarindan güz mevsiminin yapraklarina, kentlerin alaca gürültüsünden bozkirin sessizligine ve issizligina akip giden yolculuk hayli uzundur. Lakin, treniniz akip giderken ara istasyonlarda durur, soluklanir. Size, inmekle yolculuga devam etmek arasinda yasaminizin ikilemlerini sunar. Pencereden bakarsiniz.

aydinlanmis odasinda.
Kimbilir, ömür treni akarken kac kez bakmissinizdir pencerelerden. Karar vermek icin fazla da vaktiniz yoktur. Yolculugun basladigi'dogum' istasyonunu saymazsaniz trenin durdugu ikinci istasyon sizi,'ilk' cinselliginizi yasamaya davet eden cagri tabelalariyla doludur mesela.. Yasinizda kücüktür, henüz yürümüstür damarlariniza tarif edemediginiz heyecanlarin ilik kimiltilari..

Telaslar ve korkularin ürkek kanat cirpintilari, hayati kirik dökük de olsa yasamaya agir basar. Tren düdügü calar, geride kalir denenmemis heyecanlar. Tren, ikinci istasyondan uzaklasir git gide.. Sonra ufukta görünmez olur istasyon. Ömür devam eder yolculuguna..

Ücüncü istasyonda, cagiran bir arkadas isligi ugruna her seyi birakip inmek vardir trenden. Yaninda olmak zor zamanlarinda, kavgaya girmek kavgalarinda, yani adam gibi yasamak vardir arkadasligi.. Gerekirse birakip bagajda cümle esvabi valizlerin bencil yanlizligina. Yani vefa.. Ne var ki vakit dar, gidilecek menziller bahtiyar, yolculuk tercihkardir. Ücüncü istasyon ufukta ufalir ufalir, kaybolur sonra.

Dördüncü istasyonda yeryüzü zenginliklerinin önünüze serecegi hayli bireysel saadetler uzanir. Para kazanmayi vaat eden rüzgarlara yelken acmanin, talihsiz kasirgalarda vurulup paramparca yok olmak gibi riskleri de vardir. Zenginlik ve risk.. Istasyonda yan yana durup dislerini göstererek siritir yüzünüze.. Gömleginize diktiginiz para kesenize dokunursunuz hafifce. Zenginligi ve riski istasyonda birakip devam edersiniz seferinize. Gömleginize diktiginiz ufak para kesenizle.

Besinci istasyonun gökgürültüsünü andiran sesleri, daha kilometreler öncesinden duyulur. Istasyona gelince görürsünüz kiyameti: Pankartlar baslar üstünde, yumruklar havadandir. Zulme ve haksizliga baskaldirinin sanli, ama o ölcüde sancili bayramlari sarip sarmalamistir dört bir yani. Ya her türlü aciya 'elle gelen dügün bayram' panzehiriyla sarilip katlanacaksinizdir.. Ya da kücük burjuva yolculuklarinizin biletleri yanmasin diye koltuklariniza yapisacaksinizdir. Bütün yolcular inse trenden, dünyayi degistirmeye kalkisan hayli romantik ve hayli ütopik kasaba asilerinin sesleri, sen türküler dagitacaktir 'Her yer karanlik gazelleri'ni. Lakin, vaat edilen istasyonlarda 'evlad-i ayal' vardir. Devam edecektir yolculugunuz, faili ve menzili mechul istasyonlara.

Altinci istasyonda, kir cicekleri arasinda askin isyankar tomurcuklarinin kokulari dolusacaktir pencerelerden. Ve anlatacaktir ki ask acilarla yasanacaktir. Ne var ki hic bir saadet bedelsiz degildir kainatta. Tomurcuklar, acinin celigine su verdigi topragin bereketiyle acilip sacilacaktir. Acilinca da, her insanin kendi atardamarinda özenle ve büyütmeden sakladigi kozalarindan firlayan cocuk kelebekler kanat cirpacaktir hayata. Ask, her yasin cocuk sevincleriyle kiracaktir acilarin belini. Altinci istasyonda, pencereden tomurcuklara bakan yolcununsa sabri yoktur uzun mesakketlere. Bozkirda cinlayan düdük sesi.. Ve devam yolculuklara..

Sonra yedinci istasyon. Tren durur. Makinistler, isikcilar, terk ederler mekani. Bosalir birdenbire cümle kainat. Kimi bekliyor issiz bozkirdaki bu cenaze töreni? Ne daha ileriye, ne daha geriye gitmek mümkün degildir artik. Ikilem de yoktur. Bu istasyon, son istasyondur. Birdenbire vurur sancisi pismanliklarin. 'Keske, keske dursaydik..' dersiniz önceki istasyonlarda.

Lakin terk edilmis bir tren gibi kalacaktir ömrünüz, issiz ve karanlik bozkirda. Hep treni kacirmaktan söz edilir ya hayatta, oysa treni kacirmak olasi degildir ki.. O gidiyor nasil olsa, zaman akiyor. Siz durulacak ve inilecek istasyonlari bilin yeter ki. Iskalamayin hayati. Yasayin yasayabildiginizce ara istasyonlarda..

2 Ocak 2015 Cuma

Meme Kanserine Karşı Bilinç Oluşturmak İçin Kurgulanan 15 Reklam

Ekim ABD’de Ulusal Meme Kanseri Bilinçlendirme ayı , bu yüzden de bu hastalık hakkındabilinçlendirmek için şimdiye kadar gördüğümüz en iyi meme kanseri bilinçlendirmereklamların bazılarını paylaşmak istedik..

25 Ekim 2014 Cumartesi

DOĞUM GÜNÜNE GÖRE HANGİ HAYVAN OLDUĞUNU ÖĞREN

Ocak 1 - 9 ~ Kopek
Ocak 10 - 24 ~ Fare
Ocak 25 - 31 ~ Aslan
Şubat 1 - 5 ~ Kedi
Şubat 6 - 14 ~ Kugu
Şubat 5 - 21 ~ Kaplumbaga
Şubat 22 - 28 ~ Panter
Mart 1 - 12 ~ Maymun
Mart 13 - 15 ~ Aslan
Mart 16 - 23 ~ Fare
Mart 24 - 31 ~ Kedi
Nisan 1 - 3 ~ Kopek
Nisan 4 - 14 ~Panter
Nisan 15 - 26 ~Fare
Nisan 27 - 30 ~Kaplumbaga
Mayıs 1 - 13 ~ Maymun
Mayıs 14 - 21 ~ Kugu
Mayıs 22 - 31 ~Aslan
Haziran 1 - 3 ~ Fare
Haziran 4 - 14 ~ Kaplumbaga
Haziran 15 - 20 ~ Kopek
Haziran 21 -24 ~ Maymun
Haziran 25 - 30 ~ Kedi
Temmuz 1 - 9 ~ Fare
Temmuz 10 - 15 ~ Kopek
Temmuz 16 - 26 ~ Kugu
Temmuz 27 - 31 ~ Kedi
Agustos 1 - 15 ~ Maymun
Agustos 16 - 25 ~ Fare
Agustos 26 - 31 ~ Kaplumbaga
Eylul 1 - 14 ~ Kugu
Eylul 15 - 27~ Kedi
Eylul 28 - 30~ Kopek
Ekim 1 - 15 ~ Maymun
Ekim 16 - 27 ~ Kaplumbaga
Ekim 28 - 31 ~Panter
Kasim 1 - 16 ~ Aslan
Kasim 17 -30 ~ Kedi
Aralik 1 - 16 ~ Kopek
Aralik 17 - 25 ~ Maymun
Aralik 26 - 31 ~ Kugu

------------------------------------------------------------
Kopek
Cekici ve populersiniz.. Kolayca arkadaş edinebiliyorsunuz.. Kendinden emin tavirlarinizla grup icinde liderlige yakişiyorsunuz.

------------------------------------------------------------
Kedi
Utangac ve sevimlisiniz. Tanimadiginiz insanlarla konuşmayi sevmez ama arkadaşlarinizla herşeyi paylaşabilirsiniz. Arkadaş seciminde oldukca dikkatlisiniz. Sevilen birisiniz.

------------------------------------------------------------
Maymun
Yerinde duramayan birisiniz.Cok arkadaşiniz var ve sosyal yaşaminiz cok renkli. Dedikoduyu biraz seviyorsunuz. Sizi taniyan sizin gibi biri daha olmadigini duşunuyor. Dikkat cekmeyi cok seviyorsunuz.

------------------------------------------------------------
Panter
Esrarengiz birisiniz. Ne zaman nasil davranacaginiz pek belli olmuyor. Cogu şeyden ilk sizin haberiniz oluyor bu yuzden cok ilgi goruyorsunuz.

------------------------------------------------------------
Fare
Sessiz sakin ama cok zekisiniz. Dost canlisi, sevilmeyi bekleyen tavirlariniz ilgi cekiyor. Kucuk bir arkadaş grubu size yetiyor. Fazla populer olmasaniz da yakinlarinin el ustunde tuttugu birisiniz

------------------------------------------------------------
Aslan
Siz lider olmak icin dogmuşsunuz. Sozunu dinleten, dedigini yaptiran birisiniz. Kararli tavirlariniz cevrenizdekileri etkiliyor. Insanlarin arkadaş olmak isteyebilicegi birisiniz.

------------------------------------------------------------
Kaplumbaga
Uyumlu, sicakkanli birisiniz. Size nasil davranilmasini istiyorsaniz siz de herkese oyle davraniyorsunuz. Sadik ve durustsunuz, yapmacik insanlara ve dedikoduya karşisiniz.

------------------------------------------------------------ Kugu
Cok hassas ve narinsiniz. Kolay aşık oluyorsunuz. Ne cok utangac ne cok girişkensiniz. Arkadaş grubunuzda kirilmamasi icin kollanan birisiniz.

22 Ekim 2014 Çarşamba

ÜKLE BAYRAKLARI VE ANLAMLARI

Japonya Bayrağı
Beyaz renk dürüstlük ve saflığı , kırmızı daire ülkeden doğan güneşi ifade eder. Efsaneye göre bir budist rahip, güneş tanrıçası Amaterasu’nun soyundan geldiğine inanılan Japon hükümdarına bir güneş diski vermiş, o gün bugündür de bu kızıl güneş simgesini bayraklarında kullanıyorlarmış.

Almanya Bayrağı,
Renklerindeki siyah sarı ve kırmızıyı Napolyon zamanındaki savaşlarda Alman askerlerinin kullandığı üniforma renklerinden alındığı söylenir. Dizayn olarak 1831 yılında ilk olarak düşünülmüş ve ardından 1919 yılında imparatorluktan cumhuriyete geçişte resmi olarak kabul edilmiştir.1949 yılında Doğu ve Batı Almanya ikiye olarak ayrılınca bayraklarda değişiklikler olmuş olmasına rağmen 1990 yılında tekrar ilk orijinal haline dönmüştür.

 Fransa Bayrağı
Fransa Bayrağı, Renklerindeki mavinin özgürlüğü, beyazın eşitliği, kırmızının ise birliği temsil ettiği söylenmekle birlikte orijinal olarak mavi-kırmızının, Paris’in renkleri olduğu ve beyazın da Bourbon Sarayı’nı temsil ettiği belirtilmektedir.

İtalya Bayrağı,
Kullanılan dikey yeşil beyaz ve kırmızı renkleri ilk olarak Napolyon tasarlamıştır. Yeşil renk, Napolyon’un en sevdiği renkmiş. hatta derler ki, o yillardaki lombarda lejyonu’nun renkleriymis bunlar. 1796’da bu renkler yatay şeklindeymiş, 1798’de dikey hale getirilmişler, 1814 yilinda Napolyon’un çöküşü ile bu bayrak kullanılmamaya başlanmış olsa da 1861 senesinde yeni krallık ile birlikte tekrar kullanılmaya başlanmış.

Yunanistan Bayrağı,
Mavi rengi deniz ve gök renginden alıyor. Rüzgarlı bir havada bayraklarına baktıkları zaman Ege Denizi’nin dalgalanmasını hissediyorlarmış. Yat ay 9 çizgiyse, Osmanlı İmparatorluğu zamanında, Osmanlılar’dan istedikleri 9 isteğe bağlıyorlar. Sol üst köşedeki haç işaretiyse Ortodoks kilisesini ve bu Ortodoks kilisesinin Yunan milleti üzerindeki etkinliğini ifade ediyormuş.

Nepal Bayrağı,
Zemindeki kırmızı, ulusal çiçekleri olan Rhododendron’in rengiymiş bayrağın sınırlarını çizen mavi ise barışı temsil ediyormuş. Üst üçgen içindeki yukarı bakan hilal; tek hükümdar ve sarayı temsil ederken, alt üçgen içindeki 12 köşeli güneş ise Rana hanedanını temsil ediyor.

İspanya Bayrağı,
Bayrakta yatay olarak kullanılmış olan sarı ve kırmızı renkler zamanın Castilya ve Aragon güçlerinin renkleriymiş. 1927’de ise bayrak son halini almış. Ortadaki armaysa kraliyet arması olarak belirtiliyor.  

Portekiz Bayrağı,
Bayraktaki yeşil rengi Portekiz’in kralı olan Kral Henry’nin sevdiği renkmiş.Kırmızıysa devrim anlamında kullanılmış. İki rengin tam ortasındaki armaysa, altta o zamanın ilkel navigasyon aleti olan “armillery” ve onun üzerinde de geleneksel Portekiz kalkanı varmış.

Arjantin Bayrağı,
Açık mavi/beyaz kombinasyonlarını ilk olarak özgürlük hareketinin lideri Manuel Belgrano kullanmış. Rosario Savaşı’nda bu renkler ilk defa görünmüş, denen odur ki, savaş esnasında mavi gökyüzü üzerinde beyaz bulutlar ve pırıl pırıl bir Mayıs güneşi varmış ve bayrağın anlamı oradan geliyormuş.    

Afganistan Bayrağı
2002 – 2004 yılı arasında Afganistan’ı yöneten geçici hükûmet tarafından tasarlanmıştır. 1930 – 1973 yılları arasında monarşi ile yönetilen dönemde kullanılan bayrağa oldukça benzeyen bayrağın eski tasarımdan farkı ortada bulunan amblemin üst kısmında bulunan şahadet yazısıdır. Bugün kullanımda olan bayrak 4 Ocak 2004 tarihinde kullanıma girmiştir. Afganistanın eski bayrağı: Üç eşit genişlikte yatay şeritten oluşur. En üstte yeşil, ortada beyaz, altta siyah renkleri olan bayrağın ortasında Afganistan’ın, ortasında mihrabı Mekke’ye dönük bir cami tasviri bulunan klâsik armasıdır.  

Cezayir Bayrağı
Zemini ortadan ikiye bölen iki dikey şerit ve bayrağın tam ortasında kalacak şekilde yerleştirilmiş bir hilâl ve yıldızdan oluşur. Cezayir’in bugün kullanımda olan bayrağı 3 Haziran 1962 yılındaki yasa ile kabul edilmiştir. Bayrağın ana şekillerinin kökeni 19. yüzyıla dayanır. Hilâl ve yıldızın eklenmesi Osmanlı Devleti’ne bağlı özerk bir eyâlet iken olmuştur. Cezayir bayrağının ortadan ikiye bölünmüş bayrağındaki, bakan kişinin sağında kalan beyaz bölümü barışı, solda kalan yeşil kısım ise Cezayir askerlerinin Cezayir Bağımsızlık Savaşı için yaptıkları mücadeleler sırasında döktükleri “şehit” kanlarını temsil eder. Cezayir’in donanma bayrakları ise ulusal bayraktan biraz değişiktir. Sol kısımda, yeşil zeminin sol üst köşesinde iki küçük çapraz çapa bulunur.  

Bulgaristan Bayrağı
Sırayla beyaz, yeşil ve kırmızı renkli üç eşit kalınlıkta çizgiden oluşur. Bulgaristan Cumhuriyeti’nin resmi bayrağıdır. Beyaz barışı, yeşil Bulgaristan topraklarının verimliliğini, kırmızı da insanlarının cesaretini temsil eder. İlk halinde, 19. yüzyıldaki Panislavizm etkisiyle panislavik renkler kullanılmıştı. Ortadaki şerit mavi renkte idi ve bayrak Rusya bayrağına benzemekteydi. 1878’de Osmanlı Devleti’nde özerkliğini kazandıktan sonra, ülkenin bir tarım ülkesi olarak öne çıkmasını temsilen orta şerit yeşil olarak değiştirildi. 1989’da, eskiden bayrağın üst köşesinde bulunan devlet nişanı kaldırıldı. Nişanda, şahlanmış bir arslan, iki tarafında başaklar, beş köşeli bir yıldız, ve ilk Bulgar Prensliğinin ilan edildiği yıl olan 681 yazısı ile Komünist Parti’nin iktidara geldiği yıl olan 1944 yazısı bulunuyordu.

 Çek Cumhuriyeti Bayrağı
Eski Çekoslovakya bayrağının aynısıdır. Çekoslovakya’nın dağılışı sonrası Slovakya kendine yeni bir bayrak uyarlarken, Çek Cumhuriyeti tarihî bağlardan dolayı bu bayrağı korumuştur. Bayrağın ana renklerini oluşturan kırmızı ve beyaz çok eski ulusal ve Bohemya bayrağında yer alan renklerdir. Uzun yıllar böyle kullanılan bayrağa hem Polonya bayrağı ile aynı özellikleri taşıması hem de Avusturya bayrağı ile aynı renklerde olması nedeni ile mavi bir kısım eklenme yoluna gidilmiştir. Bu fikri kimin gerçekleştirdği hakkında kesin bir bilgi yoksa da birçok araştımacı Jaroslav Kursa (1875 – 1950) adı üzerinde fikir birliğine varır. Çekoslovakya’nın bu yeni bayrağı 30 Mart 1920 yılında Çekoslovakya Millet Meclisi’nde (ČSR) onaylanarak resmî bayrak hâline getirilir. Bu zamandan başlayarak – II. Dünya Savaşı işgâl yılları hâriç- üç renkli Çekoslovak bayrağı kullanılmaktadır.

Filistin Bayrağı
İlk olarak Şerif Hüseyin tarafından 1916’daki Osmanlı Devleti’ne karşı yapılan Arap ayaklanmasının sembolü olarak tasarlandı. Ardından 1964 yılında bayrak Filistin Kurtuluş Örgütü tarafından Filistin halkının bayrağı olarak ilan edildi ve 15 Kasım 1988 yılında da yine Filistin Kurtuluş Örgütü tarafından Filistin Ülkesi’nin bayrağı olarak ilan edildi. Bayrak üç eşit boyutta şeritten oluşur. Bunu soldan en uç noktası bayrağı ortalayacak şekilde duran bir ikizkenar üçgen tamamlar. Bayrak Batı Sahra ve Ürdün’ün bayraklarına çok benzer.  

Güney Kore Cumhuriyeti Bayrağı Tegıki Çosan krallığı döneminde benimsenmiştir. Adını eşit olarak ve kusursuz bir dengeyle ikiye bölünmüş olan ortasındaki tegık çemberinden alır. Bu simge birbirine karşıt olan ama kusursuz bir uyum ve denge oluşturan evrensel güçlerin simgesi iki zıt öğeden oluşur: Yin ve Yang. Üstteki kırmızı bölüm Yang’ı alttaki mavi bölüm Yin’i simgeler. Bayrağın dört köşesindeki üçlü çizgiler karşıtlık ve uyumu anlatır. Sol üst köşedeki üç kesiksiz çizgi cennet ve gökyüzünü, sağ üst köşdeki iki kesikli çizgi arasındaki kesiksiz çizgi yeryüzünü, sol alt köşedeki iki kesiksiz çizgi arasındaki kesikli çizgi ateşi, sağ alt köşedeki kesikli çizgiler ise suyu temsil eder. Bayrağın beyaz fonu, Kore halkının katıksız arılığını ve barışsever kişiliğini anlatır. Bayrağın bütünü, Kore halkının evrenle uyum içinde yaşama ülküsünü simgeler.  

Bayraktaki kırmızı-beyaz renk gelenekten gelmektedir.Kullanılan yaprak da akçaağaç yaprağıdır.        Bahreyn Bayrağı Bahreyn Bayrağı Beyaz Bölümün kırmızı tarafın içine giren her bir çıkıntısı İslâm`ın beş şartından birini simgeler. Zemin rengi kırmızı, tarih boyunca İran liman kentlerinin geleneksel

Lübnan Bayrağı
Kırmızı renk ülkenin bağımsızlığı için akmış insanların kanlarını temsil ederken beyaz renk barışı ve Lübnan’ın dağlarında bulunan karı temsil eder. Bayrağın ortasında bulunan sedir ağacı tasviri ebediyeti ve istikrarı simgeler.

Çin Bayrağı
Tegıki Çosan krallığı döneminde benimsenmiştir. Adını eşit olarak ve kusursuz bir dengeyle ikiye bölünmüş olan ortasındaki tegık çemberinden alır. Bu simge birbirine karşıt olan ama kusursuz bir uyum ve denge oluşturan evrensel güçlerin simgesi iki zıt öğeden oluşur: Yin ve Yang. Üstteki kırmızı bölüm Yang’ı alttaki mavi bölüm Yin’i simgeler. Bayrağın dört köşesindeki üçlü çizgiler karşıtlık ve uyumu anlatır. Sol üst köşedeki üç kesiksiz çizgi cennet ve gökyüzünü, sağ üst köşdeki iki kesikli çizgi arasındaki kesiksiz çizgi yeryüzünü, sol alt köşedeki iki kesiksiz çizgi arasındaki kesikli çizgi ateşi, sağ alt köşedeki kesikli çizgiler ise suyu temsil eder. Bayrağın beyaz fonu, Kore halkının katıksız arılığını ve barışsever kişiliğini anlatır. Bayrağın bütünü, Kore halkının evrenle uyum içinde yaşama ülküsünü simgeler.

AYRILIK ACISI ÇEKENLERE 10 ÖNERİ

Kötü bitmiş bir ilişkiden hiç yara almadan çıkmak zor. Ayrılığı en az zararla atlatmanızı sağlayacak ve iyileşme sürecinizi hızlandıracak 10 etkili tavsiye...
Bir kadının ayrılıktan sonra yatağında ağlayarak dondurma yemesi, artık revaçta değil ve kabul edelim seksist. Büyük bir kalp kırıklığından sonra hayatımızı düzene sokmak için daha iyi bir zaman olmayacak. Bu yüzden şimdi harekete geçme zamanı! Ayrılık acısını mümkün olan en iyi şekilde ve en kısa zamanda atlatmak için en etkili 10 yolu sizler için bir araya getirdik.
Eski sevgilinizi sosyal medya hesaplarınızdan silin veya engelleyin
  Onun paylaşımları sizin için yıpratıcı olabilir. Belki kendinizi Facebook duvarınızda onu hatırlatan paylaşımlarla başa çıkabilecek kadar olgun ve makul biri olarak görüyor olabilirsiniz. Ya da yaptığı paylaşımların sizi asla üzemeyeceğini de düşünebilirsiniz. Ama unutmayın ki zamanla onun hayatına giren başka insanlar olabilir ve bunu görmek ne olursa olsun sizi mutlu etmeyecek.
Tek başınıza kalmak gibi bir düşünceniz varsa, en doğrusu arkadaşlarınızı çağırmanız
Bu dönemde yalnız ve üzgün olmayı tercih edebilirsiniz. Birisi ile kötü bir ayrılık yaşadığınızda, tüm nihilistik tavrınızı takınıp Calvin Harris şarkılarını dinlemez, sert bir şeyler ister ve o metalci, asi Korn ruhuna geri dönersiniz. Ertesi gün utanç duyacağınız bir yanlışı yapmak üzere bile olabilirsiniz. Bunların yerine sevdiğiniz bir arkadaşınızla dertleşmek, çok daha iyi bir seçenek. Hepimizin kalp kırıklıkları var. Onlar sizi, pijamalarınızın içinde, dağınık saçlarınızla ağlıyorsunuz diye yargılamazlar. 
Hemen arkadaş kalmaya karar vermeyin
Arkadaş kalmak da elbette bir seçenek, fakat hemen buna karar vermeyin. O bunu önerdiyse bile, biraz düşünmeye ihtiyacınız olduğunu söyleyin.
Bu bir dürtü, çünkü siz ayrılığı çok fazla umursayan taraf olarak görülmek istemiyorsunuz. Soğuk kanlı durmak istiyorsunuz. Ama gerçekte, bu yapmacık garip ayrılık süreci boyunca; onunla arkadaş kalabilecek ya da kalamayacak olmanızı söylemek zor. Genellikle, bir taraf arkadaş kalmak isterken diğeri daha fazlasını ister. Sağlıklı bir arkadaşlıktan önce bunun üzerinde çalışmalısınız, tabii eğer gerçekten bu sağlıklı arkadaşlık mümkünse. Onun ile arkadaş kalmayı istememeniz, mağlubiyeti kabul ettiğiniz anlamına gelmez
Sizi yoğun tutacak aktivitelere başlayın
Belki bu yoga için iyi bir zaman olmayabilir. Fakat yeni bir şeylere başlamak için iyi bir zaman. Mesela kikboks, emin olun negatif enerjinizi dışarı atmak için size iyi gelecek.
Dışarıda daha fazla zaman geçirin
Bu bir klişe olabilir ama biraz temiz hava almak, gerçekten kafanızın içindeki gereksiz düşünceleri temizlemenize yardımcı olur. Bir süre için güneşi görmek sizce de iyi bir fikir değil mi? En azından her gün iki saatliğine unutulmuş rüyalar mağarasından çıkın ve dış dünya ile etkileşime geçin.
Telefonunuzu sizden uzak tutacak bir arkadaşınız olsun
Ona mesaj atmak istiyorsanız, telefonunuzu sizden uzaklaştıracak ve mesaj atmanızı engelleyecek bir arkadaşınızın sürekli yanınızda olması iyi olabilir. Hadi kabul edelim, hepimiz gecenin ikisinde eski sevgililerimize mesaj atmadık mı? Eğer o da cevap atarsa, hala bize karşı hisleri olabileceğini varsayarız. Eski sevgilinize mesaj atmak, iki adım ilerlemek sonra geriye adım atıp tavşan deliğine düşmektir. Eğer, o “nasıl gidiyor?” diye bir mesaj attıysa da sakin olun, bu ilkbahar gelini olacağınız anlamını gelmiyor.
Göz yaşlarınızı tutmayın
İhtiyaç duyduğunuzda ağlamamak için kendinizi tutmaya çalışmayın, bırakın göz yaşlarınız aksın. Ayrılık acısının ilk günlerindeki uzun ağlama nöbetlerinden sonra, kendinizi toparlamaya başladığınızı hissedebilirsiniz. Ama bazen içinizden bir şey kopar ve ağlama ihtiyacı hissedersiniz. Bu çok normal, sakın kendinizi tutmayın ve ihtiyaç duyduğunuzda ağlayın. Ağlama isteğiniz, zayıf veya güçsüz olduğunuzdan değil; hala hissedebilen ve yarası henüz kapanmayan bir kadın olduğunuzdan. Ara sıra gelen ağlama hissi, iyileşmeye başladığınızın da bir göstergesi. Bırakın içinizdeki duygular da göz yaşları ile beraber yavaş yavaş kurusun.
Ortak arkadaşlarınızla bir süre görüşmeyin
Ortak bir arkadaşınızdan, bir doğum günü partisi daveti aldıysanız, gitmeyin. Evde oturun, yüzünüze maske uygulayın, film izleyin. İlk başta bu ona ne kaybettiğini, sizin iyi durumda olduğunuzu ve kazanan taraf olduğunuzu göstermek için güzel bir fırsatmış gibi gelebilir. Yüksek topuklarınızı giyip ona nispet yapan muhteşem kahkahalar atabilir ve kendinizi tatmin edebilirsiniz. Ama bir düşünün. Bu gerçekten sizin için iyi mi olur? Duygularınızı tamamen köreltip, özlem hissine ve verdiği acıya dayanabilir misiniz? Ona karşı nefret veya suçlama duygusu bile hissetmediğinizde bunun zamanı gelmiş olabilir, ama şu an değil.
Biraz yavaşlayın
Bu dönemde başka biri ile sevgili olursanız, biraz ağırdan alın. Daha yeni bir ilişkiden çıktınız, kalbiniz yaralı ve Jean-Claude Van Damme filmindeki tankerler gibi bir patlama yaşadı. Yavaştan alacak ve sıradan bir şeymiş gibi bunun tadını çıkaracaksanız, bu size gerçekten bir ilişkiye hazır olup olmadığınızı anlamanız için biraz zaman verecek. Ama dediğimiz gibi kalbiniz bir kez kırıldı, ilk başta biraz ağır adımlar atmakta fayda var.
Kendinizi geri kazanmak için planlar yapın
Kişisel gelişim kitapları alın, spor yarışmalarına katılın, alışverişe çıkın, yakın kız arkadaşlarınız ile daha önce görmediğiniz yerlere gidin. Banyonuzu ‘umurumda değil’ rengine boyayın. Sadece kendiniz için bir şeyler yapın. Onu geri kazanmak için bir şeyler yapmayın.




































DÜNYANIN EN İLGİNÇ YAPILARI





Gelin listeye planlanan ve yapım aşamasında olan en uzun binayla, yani Suudi Arabistan'daki Kral Kulesi ile başlayalım. 828 metre yüksekliğiyle kategorisinde birinci sırada olan bu kule için 1.2 milyar dolar harcanmıştır. Cidde'de inşa edilen bu muhteşem yapı, lüks konutları, ofis alanları, gözlem evi, Four Seasons Oteli ve 157. katta bulunan dünyanın en yüksek terası olma özelliğiyle göz kamaştırıyor. Geçen sene başlayan projenin, 2019'da tamamlanması planlanıyor

            

1993'den beri inşaatına devam edilen, 4.2 milyar dolar harcanan 121 katlı devasa yapı büyük ölçüde tamamlandı. Resmi olarak 2015 yılında açılacak olan gökdelen, dünyanın en uzun ikinci gökdeleni olma özelliği taşıyor. Henüz açılamamasına rağmen, birçok insan başları döne döne kulenin tepesindeki anılarını ölümsüzleştirmiş durumdalar. Ek olarak iki Rus babayiğit de izinsiz olarak kulenin tepesine şimdiden çıktılar. Birçok amaçla kullanılacak olan bina, 9 farklı dikey bölgeden oluşuyor ve dışı doğal havalandırmayı sağlayan camla kaplanmıştır.



Dünya şeklinde yapılan adalarıyla, bilinen en büyük alışveriş merkezleriyle, tabii ki yeryüzünün en yüksek binalarıyla Dubai, dünyanın lüks ve ihtişam merkezi haline getirildi. Dubai İncisi de 2009 yılında yapımına başlanan ve 2016'da tamamlanması planlanan 73 katlı yapısıyla Dubai'nin şanını yürütmeye devam edecek. 'Entegre Edilmiş Şehir' temasıyla tasarlanan bu 4 bacaklı muhteşem yapı, gökyüzü köprüsüyle ve 1800 koltuklu sinema salonuyla Dubai Uluslararası Film Festivali'ne de ev sahipliği yapma amacıyla inşa ediliyor.



2016 yılında tamamlanacak olan Taipei'deki bu muhteşem gökdelen doğa ana ile insan yapımını birbiriyle buluşturacak. Sarmal biçimdeki 20 katlı lüks rezidanslar yeşille ev hayatını bir arada sunuyor. Balkonları bahçe şeklinde tasarlanan evlerde, yağmur suları ve güneş enerjisi de değerlendirilecek.

                                                   
Gelecek yıl tamamlandığında dünyanın en uzun oturulabilir binası olacak olan World One, 117 katlık yapısıyla, Mumbai'nin şu an en uzun binası olan, 61 katlı Imperial Tower'ın elinden ünvanı neredeyse ikiye katlayarak alacak. Armani tarafından dizayn edilen, 300 dairelik binalar 1.5 milyon dolardan satılacak. Bunun yanı sıra bu gökdelen, kendi kategorisinde birinciliği yine Hindistan'da yapılacak olan 126 katlı başka bir gökdelen yüzünden çok fazla elinde tutamayacak.


2016 yılında tamamlandığında, 555 metre uzunluğuyla ve 123 katlı yapısıyla Güney Kore silüetinde yerini alacak olan gökdelen. İçerisinde dükkan, ofis, otel, apartman ve gözlem evinin bulunacağı bu devasa yapı ihtişamı ve büyüklüğüyle, Kore Yarımadası'nda bulunan en yüksek yapı olan Ryugyong Oteli'nin yerini alacak.


Tek tipleşen otel yapılarından sıkılan insanlar için, iki uçurum arasına konuşlanmış, terk edilmiş bir taş ocağına kurulan ve altından göl geçen bir otel cazibe uyandırabilir. 2016 yılında açılacak olan, bir uçtan diğer uca 170 metrelik bir alanı kapsayan otel müşterilerine 'kayak, su parkı ve asma bahçeleriyle' eğlenceli bir tatil vaadediyor.



Görünüşe göre, büyük taş yapılar arasına ve göl üzerine lüks oteller inşa etme fikri, zengin Çinliler için yeni bir tatil alternatifi olacak. 19 katlı bu tatil köyü, Dawang Tatil Köyü'ne benzer ancak yukarıdakinden farklı olarak dağların uç taraflarına yapışık ve ön tarafından şelale akan şekilde tasarlanmıştır. Şayet gökdelen tepelerinden yeteri kadar keyif almıyorsanız, bu otelde suyun altında da keyifli görüntüler yakalayabilirsiniz. 





17 Ekim 2014 Cuma

BONZAİYE KARŞİ SENDE FARKINDALIK YARAT PAYLAŞ


ÇOCUKLAR MADDE KULLANMAYA İLK SİGARAYLA BAŞLIYOR
  Bonzai’nin adını son zamanlarda sık duyuyoruz. Bu uyuşturucunun adı neden Bonzai? Daha önce de bu kadar yaygın mıydı? Gündeme gelmesinin nedeni son zamanlardaki ölümler mi? Bonzai denmesinin sebebi, Bonzai’nin bir bitki olması ve bunun üzerinden pazarlama taktiği, bu bir sektör. İyi de bir sektör var karşınızda; farklı segmentte ürünleri piyasaya sürüyorlar ve onu pazarlıyorlar. Burada bir algıya oynanıyor aslında. Bu da nedir; ottur, zararsızdır algısı. Bonzai bir bitki, bonzai bitkisinden üretilmiş bir ürün gibi algı oluşturulmaya çalışılıyor. Çocuklar, madde kullanımına ilk sigarayla başlıyor. Onu kullandıktan sonra diğerlerine daha çabuk gidebiliyorlar ve o algıyı Bonzai iki şekilde kullanıyor. İlk olarak sigara şeklinde sarılarak içiliyor, ikinci olarak hap şeklinde kullanılıyor. Bu algıdan dolayı da genelde sigara şeklinde kullanılıyor. Zaten havalı isimler, zararsız gibi görülen bir otun isminin verilmesi gençlere ulaşmak için pazarlama taktiği. Bunlar kimyasal, laboratuvar ortamında üretilen sentetik uyuşturucu maddeler. O yüzden de çok tehlikeli. Yani içinde bilmediğimiz birçok madde var. Klima gazı, fare ilacı, tarım ilacı vs. bu tür şeyler var. Halüsinasyon yapsın, çok hızlı etki etsin diye kullanılıyor. Tabii bu maddeler Bonzai’nin tehlikesini artırıyor. Sentetik olması, laboratuvar ortamında üretilmesi aynı zamanda ucuzlaştırıyor. Seyreltildikçe ürün daha da ucuz, daha ulaşılabilir hale getiriyor. Artık bunlar sürümden kazanma mantığıyla da piyasaya sürülüyor. Zaten bunu satan da bunun ne olduğunu bilmiyor. Bonzai’nin tespiti ilk olarak 2011 yılında yapıldı. Biz yaklaşık 3 yıldır bunu biliyoruz. Okullardaki kullanım oranında 3 yıldır ciddi artış olduğunu biliyoruz. Liselerde yapılan bir araştırma yüzde 11 uyuşturucu madde kullanımı olduğunu gösteriyor. Yani 10 çocuktan biri kullanıyor. Ucuzluğu ve ulaşılabilirliğinin kolay olması nedeniyle Bonzai’nin bu uyuşturucular arasında ön planda olduğunu söyleyebiliriz. Yine AMATEM’lere son dönem yapılan başvuruların yüzde 75’i Bonzai’den. Bozai’nin şizofren yapma etkisi var. Şizofren olma potansiyeli olan bir insanın bu hastalığa yakalanma ihtimalini 150 kat artıran bir yönü var. Ruh ve sinir hastalıklarında Bonzai etkisinden dolayı artış olduğu söyleniyor. Biz bu durumlar nedeniyle Bonzai kullanımının son dönemde gerçekten artığını söylüyoruz. Bizim yaptığımız çalışmalar ve bunların medyada yer almasının da etkisiyle bu durum toplumun gündemine gelmiş durumda. Ama biz bu senenin uyuşturucuyla mücadele senesi olması gerektiğini önceden belirledik. O yüzden birçok çalışma yapıyoruz. Eğitim faaliyetlerimiz var, uluslararası bir fotoğrafçı olan Valerio Bispuri’nin Bonzai benzeri bir madde olan Pacu ile ilgili bir resim sergimiz var. Sahada çalışanlarla Bonzai’yle ilgili bir çalıştay yaptık. Ekim’de uluslararası konferansımız var. Dünyadaki en kapsamlı uyuşturucu konferansını gerçekleştireceğiz. Bu ilgiyi daha da artırmak, çözüm önerisi sunmak adına bunları yapıyoruz. Bonzai Türkiye’de mi üretiliyor? Bonzai yurt dışından, Çin’den ve özellikle Kıbrıs’tan geliyor. Otları yedirme işi Türkiye’de yapılıyor.
 BONZAİ İLK KULLANILDIĞINDA DA ÖLÜM İHTİMALİ YÜKSEK
 Bonzai kullananların tepkileri nasıl değişiyor? İlerleyen süreçlerde hayatlarını nasıl etkiliyor? Ölüm riski nedir? Bonzai sentetik bir madde olduğu için vücut buna çok ciddi reaksiyon veriyor. İlk kullanıldığında da ölüm ihtimali yüksek. Çünkü özellikle kalp krizine neden olma etkisi çok fazla. Şu anda yasal olarak bu tür ölümlerin hepsi incelenmediği için Bonzai’den kaç ölüm olduğunu tam bilemiyoruz. Yani normalde bir suç veya talep yoksa otopsi yapılıp ölüm nedeni araştırılmıyor. Belki birçok vaka vardır genç yaşta kalp krizinden vefatla ilgili ama bunların Bonzai’den kaynaklanıp kaynaklanmadığını bilmiyoruz. Sadece şikayet, suç gibi polisiye bir şey varsa onlar biliniyor. Yani Bonzai kullanıldığı andan itibaren ölüm riski olan bir ürün. Biz velilere, ailelere şunu öneriyoruz; çocuktaki sosyal değişimlere bakın. Fiziksel değişimler daha sonra ortaya çıkabilir ve bu sizin için geç olabilir. Sosyal değişimler nelerdir? Birincisi çocuğun sosyal çevresindeki ani değişiklik, arkadaş çevresindeki değişim. Çünkü madde kullanan çocuklar eski arkadaşlıklarını bırakıp, yeni arkadaşlara alışır. Ona daha fazla madde sunacak çevrelere daha kolay girmeye başlarlar. Bu da arkadaşları değiştirir. Sizin bilmediğiniz arkadaşları ortaya çıkar. İkincisi çocuk okula gidiyorsa, başarısında çok ciddi düşüşler olur. Üç, çocuk sizinle daha az vakit geçirir. Çünkü madde kullandığının anlaşılmasını istemez. Özellikle aileden uzaklaşmaya başlar. Odasına gider, geç gelir, görüşmemeye başlar. Madde kullananlar aslında bunun yanlış bir şey olduğunu bilirler. Bizim gelenek ve göreneklerimize aykırı olduğu için annesinin, babasının yanında sigara bile içmez. Dolayısıyla bunun bilinmesini istemezler. Bu yüzden de daha az vakit geçirmeye başlarlar. Konsantrasyon problemleri çok fazladır. Madde kullananlar odaklanma, koordinasyon sorunu yaşarlar. Evde ödevlerini yapmazlar mesela. Önce bu belirtilere odaklanmalı, fizyolojik değişimler daha sonra gelir. Bonzai böbrek yetmezliğine, kalpte ritim bozukluğuna neden olur. Göz kızarıklıkları, sivilceler gibi fiziksel değişimler de başlar ama anne ve baba çocuğuyla ilgilenmeli ve vakit geçirmeli ki, sosyal değişimler başladığında bunu fark edebilmeli. Yoksa çok geç olabilir. Bağımlılık bir hastalık, ilerledikçe bu kurtulması zor bir hastalık. İlerledikçe, bağımlılık düzeyi arttıkça tedavisi ve rehabilitasyonu zorlaşıyor. 
BONZAİ KULLANAN ÇOCUK ERTESİ GÜN SATICI OLUYOR 
 Güçlü aile ilişkileri olan çocukların ve gençlerin bu tip uyuşturuculara bağımlılık kazanmasının çok daha düşük bir ihtimal olduğu biliyorum. Bu yüzden ailelere sorumluluk düşüyor sanırım. Aile bağları çok önemli. Hayat boşluk kabul etmiyor, bu kesin. Çocuğun, gencin hayatını daha pozitif şeylerle dolduramazsanız çocuk bir şekilde onu doldurur. Ne yapıyor? Teknoloji bağımlısı oluyor, oyun oynuyor. Sizle vakit geçirmiyor, başkasıyla vakit geçiriyor. Çünkü bu ihtiyaç. Başkalarıyla sosyalleşiyor, sizin istemediğiniz ortamlarda, hayatta bir araya gelmesini istemeyeceğiniz insanlarla bir araya geliyor. Çünkü çocuğun her zaman sosyalleşmeye ihtiyacı var. Siz bunu doğru düzgün planlayamaz ve doğru düzgün yerlere kanalize edemezseniz o zaman çocuk başka yollara, başka kanallara kayabiliyor. Bu da daha büyük problemlere yol açabiliyor. Aileler Ramazan ayını fırsat bilip daha çok birbirleriyle vakit geçirmeli, çocuklarına sahip çıkmalılar. Neden biliyor musunuz? Kullanmaya başlıyor ve ertesi gün o çocuk satıcı oluyor. Çünkü kendini finanse etmesi gerekiyor. Bu uyuşturucuyu alabilmesi gerekiyor. Arkadaşı, dostu hiç önemli değil; artık arkadaşı onun için hedef oluyor. Daha çok yaygınlaşmasının nedeni, bir kere kullananın daha sonra bunu pazarlıyor olması. Bu yüzden de aileler çocuklarıyla daha yakın olmalı, vakit geçirmeli. Onların dertlerini dinlemeli, vakitlerini spor, sanat, manevi şeylerle doldurmalı. Çocuklarına güzel bir hayat sunmalı. Bunlar olursa çocuk zaten ihtiyaç duymuyor ki, niye madde bağımlısı olsun? Çocuk niye madde kullanır? Bahanelere baktığımızda stresliyim, kimse beni anlamıyor diyor. Hayatında boşluk var onu doldurmaya çalışıyor. Ama biz çocuklarımızla ilgilenirsek, onların manevi ihtiyaçlarını giderirsek o zaman çocukların o yollara tevessül etmesine gerek kalmaz. Bugün Bonzai’dir, yarın “X” olacaktır. 3 sene öncesine kadar Bonzai’yi bilmiyorduk ama bu sorunlar gene vardı. Bali vardı, eroin, vardı, esrar vardı. Dolayısıyla bizim çocuğa önce yaşam becerisi kazandırmamız gerekiyor. Yani ‘hayır’ diyebilmek, zorluklarla baş edebilmek, iyi şeyler yapabilmek, faydalı olmak gibi şeyleri biz çocuklarımıza öğretirsek hangi madde olursa olsun çocuk buna ‘hayır’ diyecektir. Çünkü hayatı, yapacağı işler onun için kıymetli olacaktır. Bunu sağlamak tabi ki kesin çözüm. 
ÖNLEYİCİ TEDBİRLER 18 KAT DAHA UCUZ ,
Bonzai’ye karşı polisiye tedbirler de arttı. Mesela bunun satışını yapanları ihbar edenlere verilen ödül 60 bin liraya çıkarıldı. Ama bir başka konuda Bonzai hukuken esrar kategorisinde olması. Kullananların ceza almaması ama satıcıların alması. Bonzai’ye hukuki anlamda neler yapılmalı? Geçenlerde bu konuda düzenlemeler de değişti, şimdi kullanıcılara da ceza veriliyor. Bu işe dünyada şöyle bakılıyor; polisiye yönlü tedbirlere arz yönlü mücadele diyoruz. Ama bu iş tek taraflı olmaz, talep yönü dediğimiz kısımda da mücadelede etmek gerekiyor. Bir kuşun kanatları gibi, arz ve taleple mücadelenin ahenkle gitmesi gerekiyor. Çünkü bugün dünyadaki bazı ülkelerde çok katı cezalar var. Mesela İran’da uyuşturucu satan adamı asıyorlar. İran sınırına birçok duvar ördü. Ama baktığınız zaman en fazla bağımlı İran’da. Bu tür tedbirler gerekli, polisiye mücadele olmazsa olmaz. Ama olaya sadece suç ve ceza bağlamında bakılırsa çözüm getiremeyiz. İlginç bir şey söyleyeceğim; kullanıcıyı yakaladık, hapse attık deyip bu adamı hapiste rehabilite etmezseniz oradakilere satmaya çalışacaktır. Dolayısıyla bütüncül bir bakış açısı lazım. Suça karşı caydırıcılık için polisin mücadelesi olmazsa olmaz ama toplumu bilinçlendirmek, gençleri bilgilendirmek, farkındalık oluşturmak, toplumsal olarak buna dinamik bir şekilde müdahale etmek; yani medyanın, okullarda öğretmenlerin, mahallede imamların bütün olarak bunlara karşı mücadele etmesi daha önemli bir şey. Çünkü herkesin başına polis dikemeyiz. Bu bir sektör ve bununla mücadele etmek çok zor. Sonuçta siz kurallar ve kanunlarla ile bu işi yapmaya çalışıyorsunuz ama karşınızdaki sektör kanun kural tanımıyor. Bakın Bonzai’nin yasal olarak uyuşturucu madde olduğunu tanımlamanız için bile bir sürü süreç gerekiyor. Testi gerekiyor, tahlili gerekiyor vs… Çünkü biz hukuk devletiyiz; tanımsız, kanunsuz bir ceza olmaz. Yasal olarak onun suç olduğunu tespit ettiğiniz sürede sektör yeni bir bileşen ekleyerek bunun üretimini sağlıyor. Burada çok ciddi bir zorluk var. Bizim bu maddelerle mücadelede konsantrasyonumuzu, ağırlığımızı daha çok önleyici tedbirlere vermemiz gerekiyor. Bununla ilgili bir araştırma var. Önleyici tedbirlere yönelik yaptığınız 1 dolarlık harcamayla, daha sonra yapacağınız harcamalarda 18 dolar tasarruf sağlıyorsunuz. Yani 18 kat daha etkili. Polisin tedbirleri olmalı, fakat çözüm için odaklanılacak yer o değil. Bilinçlendirme, eğitim, çocuklara yaşam becerisi katma gibi şeylerin daha önemli bir unsur olduğunu düşünüyoruz. 
MADDE BAĞIMLILARI İÇİN 'BAĞIMSIZLIK' KÖYÜ KURACAĞIZ
 Kullananların rehabilitasyonu için neler yapılmalı? En sıkıntılı konu bu aslında, şuan Türkiye’de en hızlı çözüm üretmemiz gereken konulardan biri. Bizde rehabilitasyon merkezi yok, tedavi merkezleri var. Tıbbi tedavi görüyor ama daha sonra tekrar aynı çevresine gidiyor ve tekrar bu illete başlıyor. Bizim bunla ilgili bir model çalışmamız var. Dünyadaki örnekleri inceleyip, Türkiye’ye uygun bir model geliştirerek bir rehabilitasyon merkezi oluşturmak istiyoruz. Bu konuda Sağlık Bakanlığı, Milli Eğitim Bakanlığı, Gençlik Spor Bakanlığı ile birlikte bir çalışmamız var. Amacımızda Bağımsızlık Köyü adı altında, bu insanların tedavi olacağı, psikolojik ve sosyal entegrasyonları için iş kursları, sportif ve sosyal aktivitelerin olacağı, uzun soluklu kalabilecekleri bir merkez oluşturmak. Onunla ilgili bir model çalışması oluşturuluyor. Fiziki olarak hangi ihtiyaçlar var, insan kaynağı olarak nelere sahip olunması gerekiyor gibi çalışmalar var. Mimari bir tasarım örneği yapıldı. Şuanda bu işin en kolay aşaması aslında bir mekan ve inşaatın faaliyete geçmesi. Bunun da çok kısa bir sürede gerçekleşeceğini düşünüyorum. Ama Türkiye’de şu an böyle bir merkezimiz maalesef yok. Türkiye’deki toplam 657 yataklı bir toplam tedavi kapasitesine sahibiz. Bu merkezlere başvurular binleri, onbinleri aşmış durumda ama bu kadarlık bir kapasitemiz var. Hem bunların arttırılması gerekiyor hem de bir yandan rehabilitasyon merkezlerinin açılması gerekiyor. Çünkü bu uzun soluklu bir tedavi istiyor. Bu bir psikolojik bir tedaviden sonra, bir de sosyolojik rehabilitasyon istiyor. O insana istihdam olanağı oluşturacak kurslar vermeniz gerekiyor, spor yaptırmanız gerekiyor, doğayla ile iç içe olması gerekiyor. Yani bağlandığı unsuru değiştirmeniz gerekiyor. Çünkü tıbbi olarak o zaafı yenemediğiniz için tekrar kullanmaya başlıyor. Ama bağlandığı şeyin yerine başka bir şeyi koyarsanız işte o zaman yüzde 100 kurtuluş sağlamış olursunuz. İş olur, manevi bir ortam olur, spor olur ya da bunların hepsi beraber olur; yani o boşluğu doldurmak çok önemli, bunun için de rehabilitasyon merkezlerine ihtiyaç duyuyoruz. Dünya uyuşturucu raporu yayınlandı. Mesela bağımlılardan sadece 6’da 1 i rehabilitasyon merkezlerine ulaşabiliyor, yani diğer 5 kişinin hiç böyle bir şansı olmuyor ve ölüyor. Türkiye’de insanların ilk etapta gidebileceği yerler nereler? Türkiye’de ilk etapta gidebilecek yerler hastaneler, önce psikiyatri kliniklerine başvurmaları gerekiyor. Ondan sonra da AMATEM var. Ergenler içinde ÇEMATEM, yani Çocuk Ergen Tedavi Merkezleri var. Buralara başvurmaları gerekiyor. Dediğim gibi bunların sayıları yetersiz, bunların sayısının ve insan kaynaklarının bir an önce arttırılması gerekiyor. Ama mevcut olanlar, özenle çalışıp şuan ki ihtiyaçlara cevap vermeye çalışıyorlar.
 8 MİLYON ÖĞRENCİYE MADDE BAĞIMLILIĞI EĞİTİMİ VERECEĞİZ 
Türkiye’de Bağımlılıkla Mücadele Eğitim Programı adı altında Milli Eğitim Bakanlığı’yla ortak yürüttüğünüz bir proje var. Bundan bahsedebilir misiniz? Başka neler yapıyorsunuz? Biz uyuşturucu ile mücadelenin çok yoğun geçeceğini öngörüp birçok faaliyete başladık. Bir uluslararası sempozyum düzenleme hazırlığı içindeyiz. Uyuşturucu şuanda dünyada çok büyük bir gündem oluşturuyor ve özellikle çocuklar ve gençler için çok tehlikeli boyutlara gitmiş durumda. Türkiye’de böyle çok vahim bir tablo yok ama böyle bir tablonun yakın bir gelecekte olmayacağı anlamına da gelmiyor. Dediğim gibi çok ciddi bir illegal sektör var, çok ciddi bir rant elde ediyorlar ve hiçbir kural kaide tanımadan saldırıyorlar. Bizim de bir an önce tedbir almamız lazım. Biz de bu sene mart ayında Türkiye Bağımlılıkla Mücadele Eğitim Programı, kısa adı TBM olan büyük bir proje başlattık. Bu projede temel hedef 7’den 77’ye diye herkesi bağımlılıkla ilgili bilinçlendirmek. Her hedef grubuna ilişkin özel içerikler hazırlayarak bir eğitim programı hazırladık. İlkini İstanbul’daki liselerde gerçekleştirdik. Ne mi yaptık? Her ilçeden bir tane formatör dediğimiz rehber öğretmeni, toplam 41 rehber öğretmeni bağımlılık alanları, eğitim verme ve iletişim gibi alanlarda 6 günlük yoğun bir eğitime tabi tuttuk. Onlar ilçelerine gidip 20 tane rehber öğretmene bizden öğrendiklerini aktardılar. İstanbul’daki liselerdeki 830 tane rehber öğretmene formatör öğretmenler aracılığıyla 2 günlük eğitimler verdik. O 830 rehber öğretmen de, bunları gidip kendi okullarındaki öğrencilere aktardılar. Belli bir program dâhilinde bütün dökumanları biz hazırlattık; standart eğitim içerikleri, sunumlar, testler hepsi hazırlandı ve uygulandı. Böylece yaklaşık 80 bin civarında öğrenciye ulaşmış olduk. İlk önce İstanbul’da yapmak istedik ve liselere öncelik verdik. Çünkü en yüksek risk grubu olarak onları gördük. Uyuşturucu, özellikle de Bonzai tehlikesini göz önünde bulundurduğumuzda liselerin ciddi bir tehlike altında olduğunu gördüğümüz için buralardan başladık. İnşallah Ekim ayında tüm Türkiye’de, anaokulu, ilköğretim ve liselerde okuyan yaklaşık 8 milyon öğrenciye bu eğitim verilecek. Eğitim neden önemli? TUBİM’in yaptığı bir araştırma da uyuşturucu bağımlılarına “Siz bu uyuşturucu maddenin vücudunuza bu kadar zararlı olduğunu biliyor muydunuz?” diye sorulmuş. Yüzde 75 i “bilmediğini” söylemiş. Zararlı olduğunu bilmediğini söyleyen o yüzde 75’in yüzde 92’si de “Zararlı olduğunu bilseydim başlamazdım” demiş. Bu maddeler pazarlanırken kafa yapıyor, uçuyorsun gibi bir algı ile pazarlanıyor. Bir de ottur, zararsızdır diye. Dolayısıyla bizim öncelikle eğitim vermemiz lazım. Bize nasıl etki ediyor, ruhumuza nasıl etki ediyor? Bunları bu çocuklara anlatmak lazım. Bu yüzden de bu eğitim programı bizim faaliyetlerimiz içerisinde en önemli faaliyetlerden biri. Şuan öğrencilere yönelik yaptığımız eğitimin sonuçlarını yoğun bir şekilde değerlendiriyoruz. İşte öğrenciye testler yapıyoruz ve bu testler sonucunda hangi konulara daha fazla ağırlık vermemiz gerektiğini görüp, eğitim notlarımızı nasıl revize edeceğimize karar veriyoruz. Ekim’de ise revize ettiğimiz uygulamalar üzerinden bütün okullara eğitim vereceğiz. Toplamda bizim araştırdığımız 39 modül var. Yani her hedef kitle farklı bir modül. İşte ilkokul için tütün, teknoloji; ortaokul için işte onlara uygun tütün, sağlıklı yaşam gibi böyle modül modül planlayarak bu eğitimi uygulayacağız. Şuanda Gençlik Spor Bakanlığı ile görüşmelerimiz sürüyor, protokol aşamasındayız. Bundan sonra üniversitedeki, yurtlardaki, gençlik kamplarındaki gençlere eğitim vereceğiz. Diyanet’in imamları aracılığıyla, mahallelerde eğitimleri arttıracağız. Mesela anne baba Bonzai’yi bilmiyor. Gördüğünde bile anlamıyor, ne yapacağını bilmiyor. Ya da çocukta görüyor ve aşırı tepki veriyor. Bazen kabulleniyor, görmemezlikten geliyor. Böyle durumlarda çocuk daha büyük batağa saplanıyor. Bunları anlatmamız, öğretmemiz lazım. Bu projeyi bunun için tasarladık ve tamamen kamunun insan kaynağını kullanarak, inşallah bu projeyi başarılı bir şekilde uygulayacağız. Uyuşturucu maddeyle mahallesinde bireysel olarak mücadele eden, imamdı, kafe sahibiydi gibi insanları akademisyenlerle, kamudan muhataplarıyla biraraya getirerek 16-17 Haziran’da Yalova’da çok etkili bir çalıştay yaptık. Kitapçığını da inşallah bu hafta yayınlayacağız. Çalıştayda pratiğe yönelik çok önemli sonuçlar elde ettik. Hatta 6 tane bakanlık toplandı, bizim çalıştaydan çıkan sonuçlara göre ana çerçeve metinlerini oluşturdu. Bunun için de oldukça sevinçliyiz çünkü dikkate alınan bir belge ortaya çıkmış oldu. Ve onun üzerinden hareket eden bir kamu yapısı oluştu. Bizde o toplantıya katılacağız. Somut adımlara atmaya yönelik çalışmalarımız olacak. Onun dışında bir fotoğraf sergimiz devam ediyor. Bir fotoğraf sergisi yaptık Paco ile ilgili. Paco’nun özelliği Bonzai gibi sentetik bir madde olması. Bonzai gibi ucuz olması nedeniyle Güney Amerika’da düşük gelirli olanlar arasında yaygın. Sonunda ölüm olan bir uyuşturucu madde. Burada da işte bir farkındalık oluşturmak istedik. Haluk Piyes’in hem yapımcılığın üstlendiği hem de başrolünü oynadığı ‘Yavrum Ateş’ diye bir sinema filmi var. Biz ona destek olduk. Bu filmin çekimleri bitti, inşallah çok kısa bir zaman içinde yayına girecek. Eylül sonunda uluslararası bir konferans yapacağız. Şu anda hazırlıklar devam ediyor. Dünya Sağlık Örgütü, Birleşmiş Milletler Suçla Mücadele Ofisi, Avrupa Birliği’nin uyuşturucu madde ile ilgili platformu, Sağlık Bakanlığı, Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı ve Gençlik Spor Bakanlığı’nın katıldığı ama bizim düzenlediğimiz dünyanın uyuşturucu ile ilgili en büyük konferansını yapacağız. Burada uyuşturucunun tüm global yönlerini ele alacağız. Yaklaşık 100’e yakın ülkeden yabancı konuklar olacak. Böyle bir konferans yapacağız. Bu konferansın Türkiye’de uyuşturucuyla mücadeleyi artırmaya yönelik çok önemli getirileri olacağını düşünüyoruz. Yani biz bu mücadeleyi çok yönlü bir şekilde; bir yandan farkındalık oluşturmak, bir yandan eğitim vermek, bir yandan uluslararası bilimsellik kazandırmak gibi çabalarla çok bütüncül bakarak yapmaya çalışıyor ve bunda da öncü olmaya çalışıyoruz.
kaynak: http://www.on5yirmi5.com/roportaj/guncel/olaylar/162484/bonzaiye-karsi-nasil-mucadele-edilmeli.html
16 Ekim 2014 Perşembe

MUTLAKA OKUYUNUZ "CAHİLLİKLER KİTABI"


   Bildiğinizi düşündüğünüz her şey yanlış...
Bu kitap, yaygın kanılarla ilgili yanlış bilgilerimizin ve yanlış anlamalarımızın kapsamlı bir listesini sunuyor.

Cahillikler Kitabı, filozofların, bilimcilerin ve sokaktaki insanların tarihin büyük bölümünde cevabını aradıkları bir soruya ışık tutuyor: Hakikat nedir, zırva nedir?
Thomas Edison herhangi bir şey hakkında yüzde birin milyonda birinden daha az şey bildiğimizi söylüyordu; Mark Twain sadece matematikte uzmanlaşmak için sekiz milyon yıl gerektiğini düşünüyordu. Cahillikler Kitabı da, bilinecek ne varsa bildiklerini düşünenlere, "her şey bu metinde açıklanmıştır, bilmeniz gereken başka hiçbir şey yok" diyenlere meydan okuyor.
Siz hâlâ iki tane burun deliğimiz olduğunu, Dünya'nın tek bir uydusunun bulunduğunu, beş duyumuz olduğunu, suyun renksiz olduğunu, Amerika'nın adının Amerigo Vespucci'den geldiğini ya da 36 Osmanlı padişahı olduğunu düşünüyorsanız bu kitabı mutlaka okumalısınız.
(Tanıtım Bülteninden)

John Mitchinson, John Lloyd
NTV / Popüler Kültür

Çeviri : Emre Ergüven

FACEBOOK'TA BİZ

Blogger tarafından desteklenmektedir.

ARŞİVİMİZ

POPÜLER YAZILAR

- Copyright © basit görüşLER -Metrominimalist- Powered by Blogger - Designed by Johanes Djogan -